Neredeyse yarım asırdır yürüdüğüm bu yolun bazı dönemeçlerinde her şey bitsin diye kendi kendime konuştuğum çok olmuştur... Ama iç sesimin gevezeliğinin yanında cesaretim hep, alabildiğine suskun, bir köşede kılını bile kıpırdatmadan kös kös oturmuştur. Şimdi geriye dönüp dere tepe düz gittiğim yoluma baktığımda “Acaba şurada virajı alıp diğer yola girseydim, burada tam ters istikamete dönseydim hayatım nasıl olurdu” diye düşünmüyorum dersem yalan olur... Ah ne aptalmışım! İçinden geçerken hep bir sonraki çıkışa ertelediğim şeyleri yapmak için yolum her geçen gün daha da kısalıyor. Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen zamanım şimdi o kadar hızlı tükeniyor ki “Neden beni uyarmadın…” diye ona kızıyorum. Manganelli aramıza giriyor: “Zaman verdiği sözleri tutmaz, nedeni de sözünde durmadığı için değil ama kendisinin de zamanın kurbanı olduğu içindir. Zaman koşuyor mu, hızla mı ilerliyor, geri mi kalıyor, duruyor mu bunu asla bilmez...”
Manganelli’yi dinlerken suçunu bilen bir çocuk gibi gözlerimi önümdeki yoldan kaçırıp, her şeyi elime yüzüme bulaştırdığımı, son çıkışı da kaçırdığımı düşünüyorum. Zaman bir köşeye çekiliyor, kendimle baş başa kalıyorum ve bir kez daha ‘her şeyin bitmesini düşünüyorum...’