“Dağdan odun getiriyordum. Herkes ona odun diyordu; iki heceyle, OD-UN işte, ateş veren şey…Ama ben onun ilk hecesiyle ilgilendim, ateş olan kısmına, gönüllerde aşkı tutuşturan alevli kısmına, ‘OD’ a talip oldum. Herkes dağa odun için gittiğimi sanıyordu ama ben OD için gidiyordum”
Bana odun yükü denk denkbaşkalarına mana katarı hevenk hevenk(Sayfa 161) Yunus Emre
.....
O gün ziyaretimize yedi derviş gelmişti. Yedisi de birbirine benziyorlardı. Genç ve zinde. Zarif giyimli ve güzel yüzlü. Bir elleri kalplerinin üzerinde salavatlar getiriyorlar, diğer elleri cübbelerinin cebinde tespih çekiyorlardı. baban gözlerini son defa açtığında önce bana bakıp gülümsedi, ardından başını o dervişlerden yana çevirdi ve "Haydi sor!" dedi. Hepimiz o dervişe baktık. İçinden sormak geçmişti besbelli. Gayet terbiyeli sordu.:
"Hey azizler azizi Yunus Emrem!Şiirleriniz?!.."
"Sevgili için söylenmiş sözlerdir, Sevgili'ye hediyedir.""kaç adettir hiç bilir misiniz.?"
Herkesten çok ben şaşırıp kaldım. Kaç adet şiir söylediğini hiç düşünmemiştim. Kendisinin de düşündüğünü veya saydığını zannetmiyordum.Çünkü o bir şiir demiş olmak için şiir demiyordu; o bir kalbe girmek için şiir diyordu. Onun şiiri sanatı için değil imanı içindi. Onun şiiri insan için, sevgi için, insanlık içindi. İrşadın yolunu şiirde bulmuş, şiir bütün sözlerden uzun yaşadığı için nasihatlerinin şiir biçiminde söylemişti. Yine de herkes merakla onun vereceği cevaba dikkat kesildi. Önce hafifçe gülümsedi. Sonra eliyle "Hiç saymadım ki!" dercesine işaret yaptı ve vecd halindeki meclisi titreten o cümleyi söyledi.
"Sevgiliye gidecek hediyeyi saymak yakışık almaz, öyle değil mi?"
o sırada dervişlerden yedi tanesinin de birbirlerinden habersiz, cübbelerinin içinde gizliden gizliye çekmekte oldukları tespihlerin iplerini koparıverdiklerini çok sonradan öğrendim.
ve son söz
Ten fanidir, can ölmez
Çün, gitti geri gelmez
Ölür ise ten ölür
Canlar ölesi değil