Saat gece yarısını çoktan geçmiş.. Gün doğmak üzere neredeyse. Dışarıda mevsimin son yağmurlarından biri usul usul dövüyor şehri.. Bir bardak çayın sıcaklığında yağmuru seyrediyorum.. Uykusuz sabahlamalardan bir tanesi.. Pişman değilim bu saatte hala ayakta olmaktan.. Gün ışıklarını şehrin her yerine ulaştırdığında ben çoktan uyku denizlerine varacağım.. Şimdi değil.. Saat henüz çok erken.. Beşe çeyrek, sekize daha çok var..
Hüznün şarkılarına ayırdım bu geceyi.. Ruhumun dinginliğe ihtiyacı olduğunu düşündüğüm vakitler içimdeki sessizliğin fırtınasını dizginlemede bir ilaç gibi geliyor şarkıların buğusu ruhuma.. Her bir notasında kendimde kaybolup, karanlığın bir köşesinden yine dönüyorum benliğime.. Seviyorum şarkılardaki hüznü, onulmaz sandığım dertlerin ertesinde.
Su almış, hızla batmakta hissediyorum kendimi bazen. Su alan yerlerimi tamire uğraşıyorum geceler boyunca bir yandan da batarken.. Kimi zaman en dibe kadar çöküyorum nefessiz.. Kimi zaman da bir el atan oluyor, çekip kurtarıyor beni dibe vurmaktan.. Sımsıkı sarılıyorum kurtarıcıma daha önce kurtarılmamış gibi.. Minnet borcumu sevgimi ayaklarına sererek ödüyorum koşulsuzca..Dibe vuruşlarımda asildir benim, soyludur, kabul etmez asla pes etmeyi batarken bile!
Gözlerimde uykudan eser yok. Biraz çayın, biraz da kahvenin etkisi belki de. Ama çokca yalnızlığımın.. Yalnızım evet. Gölgem kadar yalnız, gecenin karanlığına ay kadar yalnız, gece kadar yalnız.. Sahipsiz bırakılmış düşlerim de yalnız her zamanki gibi.. Ellerim yalnız, gözlerim yalnız, bedenim yalnız.. Bu yalnızlıkların toplamı da yine yalnızlık..
Sarhoş olup sızmak istemediğim güzellikte bir gecedeyim. O yüzden çayı kahveyi tercih edişim.. Kimsesizliğimi özlediğimi fark ediyorum. Utanmıyorum kimsesiz oluşumdan üstelik. Yalan sevdalar yaşayıp kendimi kandırmaktansa, yalan sözlere kanıp aldatmaktansa hislerimi, kimsesizliği yeğliyorum bu gece.. Çok uzun sürmez biliyorum bu halim. Yine bir sabah esintisinde teslim edeceğim yüreğimi zamansız ve bir o kadar umarsız sevdaların koynuna.
Tükenmiş değilim bütünüyle. Üzerindeki deriyi değiştirme savaşındaki sürüngenler gibi hissediyorum kendimi.. Yeni bir ben, yeni bir ‘aşk’ olup doğacağım küllerimden. Kapının önünde beni bekliyor, hangi sokağın köşesine bıraktığımı hatırlamadığım umutlarım.. Ben ne kadar uzağa terk etsem de, umutlarım terk etmiyor beni. Vefasız değiller, hayatımı altüst edip sonra ummadığın bir anda çekip gidenler gibi..
Çayı tek şeker sever ve içerim ben. Çayın hangi evrelerden geçip geldiğini iyi bilirim,Severim yine de ısrarla, yitip gitmiş mazideki sevdalarım gibi..
Uçsuz bucaksız bir çölde değil de, türlerini bilmediğim koca gövdeli birbirine geçmiş ağaçlarla çevrili sanki hayat bana korkunun kol gezdiği bir korku ormanı.. Sinsice yaklaşıyor bana ben ne kadar dirensemde..
Ayaklarımın üşümesi çabuk geçer yorganla bütünleşince bedenim. Ya kalbimdeki titreme? Yüreğimdeki dondurucu üşüme? Hangi sıcak nefes durdurabilir, tersine çevirebilir şimdi bu kara kış soğuğunu? Alışmıştım dizlerimin acısına küçük bir çocukken, ama geçmiyor acısı yüreğimin hemen, dizlerim gibi.
Öğrendim ki senin mutsuzluğun bir başkasına mutluluk oluyormuş uzakta bir yerlerde. Senin mutluluğunsa kaçamak bir huzursuzlukmuş sahte gülüşlerde. Gün yine doğuyormuş bütün patavatsızlığıyla, zaman alıp götürürken benden bir çok şeyi..
Şanslıyım diyorum, her mağlubiyet aslında bir zaferdir irdeleyince. Ve ben en şerefli mağlubiyetlerin yazarı, bir kahraman edasıyla salınacağım unutup yenilgilerimi. Çıkardığım derslerim zaferlerimdir, ağaran saçlarımsa zaferlerimin tacı!