Aslında kendisini çok fazla sevmem ve okumam arada bir güzel yazılar yazıyor. Bu yazıda onlardan birisi içinde beni anlatan kelimeleri de var. :)
Yüz Kadına Sorduk
9 Aralık 2013 Pazartesi
25 Ekim 2013 Cuma
MIKNATIS
Bütün p.ç k.r.s. insanları ve p.ç k.r.s. müdürleri neden ben buluyorum...
Acaba bende mi bir tuhaflık yoksa bana gelen bütün insanlar inadına mı p.ç k.r.s. oluyorlar
Evet evet kesinlikle böyle, her zaman suçu kendimde arıyordum ama suç benim değil. dünya p.ç k.r.s. ile dolmuş
Acaba bende mi bir tuhaflık yoksa bana gelen bütün insanlar inadına mı p.ç k.r.s. oluyorlar
Evet evet kesinlikle böyle, her zaman suçu kendimde arıyordum ama suç benim değil. dünya p.ç k.r.s. ile dolmuş
10 Eylül 2013 Salı
30 Ağustos 2013 Cuma
30 AĞUSTOS
Şuan dışarıda 30-35 dereceyi geçen bir sıcaklık var. Ben gölgede bile sıcaklanıyorum, düşündüm bundan 91 yıl önce o insanlar gene böyle belkide bundan daha beter bir sıcakta aç ve susuz olarak savaştılar, her zamanki gibi her devir için belirli insanlar geliyorlar görevlerini tamamlayıp gidiyorlar onların görevi de şehit olmakmış Allahtan hepsine rahmet diliyorum. Mekanları cennettir. İnşaAllah.
Aslında yazılacak çok şey var, sadece yazıda kalacak şeyler...
Aslında yazılacak çok şey var, sadece yazıda kalacak şeyler...
26 Ağustos 2013 Pazartesi
UYKU MU YOKSA YORGUNLUK MU
Ya uykum var yada yorgunum bilemiyorum.Göz kapaklarımı kaldırasım yok sanki bir tonluk kaya parçaları asılı...
25 Ağustos 2013 Pazar
24 Ağustos 2013 Cumartesi
22 Ağustos 2013 Perşembe
12 Ağustos 2013 Pazartesi
7 Ağustos 2013 Çarşamba
BUGÜN AREFE
Arefe gününü çocuk iken ne çok severdim. Oruç tutmaya bayılırdım derlerdi ki bugün kurtlar kuşlar herkes oruç tutar diye :) Sonra Arefe banyosu Arefe Suyu derdi annem herkes o eski banyoda sırayla yıkanırlardı. Çocukluk şimdi modernleştik (mi acaba) :( artık o banyolarda yok, o Arefe suları da yok ve kuşlar oruç tutmuyorlar
5 Ağustos 2013 Pazartesi
BİR GARİP HİKAYE
Yaşım önemsiz; kişilik, insandan insana farklılık gösterir. Alışkanlıklar belki; ama kişilik değişmez, değişmemelidir de bir insanın el yazısı, imzası, hayata bakışı, başına gelen olayları yorumlaması hep kendine özgüdür. İnsan güçlükleri kişiliği ile yener bir insan ne kadar kişiliğini kullanarak olayları değerlendiriyorsa deyim yerindeyse "kas gibi güçlendiriyorsa" o kadar hayatta başarılı olur yoksa kendine yabancılaşır.
Benim tuhaf bir kişiliğim var. O da kişiliğimin olmaması... kendime çok yabancıyım. bir rengim, karakterim yok
Çocukluğumdan bu yana hep başkalarına özendim bende olmayan ve başkalarında gördüğüm meziyetleri hep kıskandım. yani hep bir başkalarına hayranlık, başkalarını beğenme duygusu ve "taklit" vardı içimde kendi içime hiç girmedim, hiç kendimi tanımadım hoş, kendi içimde fazla bir şey de yoktu. kendimi çok sıkıcı buluyordum vasattım. başkaları hep konuşkan ve renkliydi. başkalarının notları hep daha yüksekti, süper esprileri hep onlar buluyordu, en güzel kıyafetler hep onlardaydı, başkalarının kişiliğini kopyalıyordum kendime tabii ki üzerimde durmuyordu bu sefer mutsuz olup, başka insanlara bakıyordum işin ilginci, bu yaptıklarımın yanlış olduğunu da içten içe biliyordum...dedim ya kişiliğim yok. daha doğrusu kendimi tanımıyorum.bir süre A iken başka bir süre B takılıyorum. "sen nasıl bir insansın" dediklerinde "valla sürekli değişiyorum" diyorum. giyim kuşamım değişiyor, hayata bakışım değişiyor, kişiliğim oturmadığından hep aynı kişi olamıyorum doğruyu bulmaya çalışmıyorum, sadece değişiyorum.
sözün özü, hayatta istediğim şeyler sağlam bir kişilik, kendimi çok iyi tanımak, kendi tarzımı oturtmak, yani kendime özgü olmak, doğru bildiğimi yapmak ve bu yoldan şaşmamak.
ama,
bu saatten sonra da zor artık
31 Temmuz 2013 Çarşamba
İYİLİK YAP KÖTÜLÜK BUL
Düşünüyorum da hayatta hiç iyilik yaptığım bir canlıdan kötülük gör(e)meyeceğim gün olacak mı diye...ama ııı ıııh sanmıyorum. yakın zaman içerisinde bir arkadaşım (güya beni sever ben onun için değerliyim) ona bir iyilik yaptım ve karşılığı çok uzun sürmeden kötülükle geldi. Aaah keşke kötü olabilsem yapabilsem ama yapamıyorum. Bu hırs yüzünden kendimi yiyip bitiriyorum. Olan yine ben zavallıya oluyor.
28 Temmuz 2013 Pazar
DUA
Bugün sınavım var. Önemli bir gün bu sınav sonucuna göre ya devam edeceğim yada aynı yerde sayacağım.:(
10 Temmuz 2013 Çarşamba
BEN ve BEN
Sokak köpeğine ister altın,
ister yünden tasma tak,
yine sokak köpeği olmaktan kurtulamaz.
Hz.Mevlana
9 Temmuz 2013 Salı
HOŞGELDİN YA ŞEHR-İ RAMAZAN
Bizim ay dediğimiz 29-30 günlük zaman parçasına
Arapçada Şehr derlermiş
ve
Şehr-i Ramazan,
Ramazan Ayı
demekmiş..
Farsçada da Mah denilirmiş;
Mâh-ı Ramazan..
Farsça Ramazan Ayı ...
Yani Şehr deyince,
hani surları olan, evleri olan mekân aklınıza gelmemeli.
Bizim o anlamda kullandığımız şehir kelimesi de bu arada Farsçadan gelme...
11 Haziran 2013 Salı
ÇAYI TEK ŞEKER SEVERİM
Saat gece yarısını çoktan geçmiş.. Gün doğmak üzere neredeyse. Dışarıda mevsimin son yağmurlarından biri usul usul dövüyor şehri.. Bir bardak çayın sıcaklığında yağmuru seyrediyorum.. Uykusuz sabahlamalardan bir tanesi.. Pişman değilim bu saatte hala ayakta olmaktan.. Gün ışıklarını şehrin her yerine ulaştırdığında ben çoktan uyku denizlerine varacağım.. Şimdi değil.. Saat henüz çok erken.. Beşe çeyrek, sekize daha çok var..
Hüznün şarkılarına ayırdım bu geceyi.. Ruhumun dinginliğe ihtiyacı olduğunu düşündüğüm vakitler içimdeki sessizliğin fırtınasını dizginlemede bir ilaç gibi geliyor şarkıların buğusu ruhuma.. Her bir notasında kendimde kaybolup, karanlığın bir köşesinden yine dönüyorum benliğime.. Seviyorum şarkılardaki hüznü, onulmaz sandığım dertlerin ertesinde.
Su almış, hızla batmakta hissediyorum kendimi bazen. Su alan yerlerimi tamire uğraşıyorum geceler boyunca bir yandan da batarken.. Kimi zaman en dibe kadar çöküyorum nefessiz.. Kimi zaman da bir el atan oluyor, çekip kurtarıyor beni dibe vurmaktan.. Sımsıkı sarılıyorum kurtarıcıma daha önce kurtarılmamış gibi.. Minnet borcumu sevgimi ayaklarına sererek ödüyorum koşulsuzca..Dibe vuruşlarımda asildir benim, soyludur, kabul etmez asla pes etmeyi batarken bile!
Gözlerimde uykudan eser yok. Biraz çayın, biraz da kahvenin etkisi belki de. Ama çokca yalnızlığımın.. Yalnızım evet. Gölgem kadar yalnız, gecenin karanlığına ay kadar yalnız, gece kadar yalnız.. Sahipsiz bırakılmış düşlerim de yalnız her zamanki gibi.. Ellerim yalnız, gözlerim yalnız, bedenim yalnız.. Bu yalnızlıkların toplamı da yine yalnızlık..
Sarhoş olup sızmak istemediğim güzellikte bir gecedeyim. O yüzden çayı kahveyi tercih edişim.. Kimsesizliğimi özlediğimi fark ediyorum. Utanmıyorum kimsesiz oluşumdan üstelik. Yalan sevdalar yaşayıp kendimi kandırmaktansa, yalan sözlere kanıp aldatmaktansa hislerimi, kimsesizliği yeğliyorum bu gece.. Çok uzun sürmez biliyorum bu halim. Yine bir sabah esintisinde teslim edeceğim yüreğimi zamansız ve bir o kadar umarsız sevdaların koynuna.
Tükenmiş değilim bütünüyle. Üzerindeki deriyi değiştirme savaşındaki sürüngenler gibi hissediyorum kendimi.. Yeni bir ben, yeni bir ‘aşk’ olup doğacağım küllerimden. Kapının önünde beni bekliyor, hangi sokağın köşesine bıraktığımı hatırlamadığım umutlarım.. Ben ne kadar uzağa terk etsem de, umutlarım terk etmiyor beni. Vefasız değiller, hayatımı altüst edip sonra ummadığın bir anda çekip gidenler gibi..
Çayı tek şeker sever ve içerim ben. Çayın hangi evrelerden geçip geldiğini iyi bilirim,Severim yine de ısrarla, yitip gitmiş mazideki sevdalarım gibi..
Uçsuz bucaksız bir çölde değil de, türlerini bilmediğim koca gövdeli birbirine geçmiş ağaçlarla çevrili sanki hayat bana korkunun kol gezdiği bir korku ormanı.. Sinsice yaklaşıyor bana ben ne kadar dirensemde..
Ayaklarımın üşümesi çabuk geçer yorganla bütünleşince bedenim. Ya kalbimdeki titreme? Yüreğimdeki dondurucu üşüme? Hangi sıcak nefes durdurabilir, tersine çevirebilir şimdi bu kara kış soğuğunu? Alışmıştım dizlerimin acısına küçük bir çocukken, ama geçmiyor acısı yüreğimin hemen, dizlerim gibi.
Öğrendim ki senin mutsuzluğun bir başkasına mutluluk oluyormuş uzakta bir yerlerde. Senin mutluluğunsa kaçamak bir huzursuzlukmuş sahte gülüşlerde. Gün yine doğuyormuş bütün patavatsızlığıyla, zaman alıp götürürken benden bir çok şeyi..
Şanslıyım diyorum, her mağlubiyet aslında bir zaferdir irdeleyince. Ve ben en şerefli mağlubiyetlerin yazarı, bir kahraman edasıyla salınacağım unutup yenilgilerimi. Çıkardığım derslerim zaferlerimdir, ağaran saçlarımsa zaferlerimin tacı!
Hüznün şarkılarına ayırdım bu geceyi.. Ruhumun dinginliğe ihtiyacı olduğunu düşündüğüm vakitler içimdeki sessizliğin fırtınasını dizginlemede bir ilaç gibi geliyor şarkıların buğusu ruhuma.. Her bir notasında kendimde kaybolup, karanlığın bir köşesinden yine dönüyorum benliğime.. Seviyorum şarkılardaki hüznü, onulmaz sandığım dertlerin ertesinde.
Su almış, hızla batmakta hissediyorum kendimi bazen. Su alan yerlerimi tamire uğraşıyorum geceler boyunca bir yandan da batarken.. Kimi zaman en dibe kadar çöküyorum nefessiz.. Kimi zaman da bir el atan oluyor, çekip kurtarıyor beni dibe vurmaktan.. Sımsıkı sarılıyorum kurtarıcıma daha önce kurtarılmamış gibi.. Minnet borcumu sevgimi ayaklarına sererek ödüyorum koşulsuzca..Dibe vuruşlarımda asildir benim, soyludur, kabul etmez asla pes etmeyi batarken bile!
Gözlerimde uykudan eser yok. Biraz çayın, biraz da kahvenin etkisi belki de. Ama çokca yalnızlığımın.. Yalnızım evet. Gölgem kadar yalnız, gecenin karanlığına ay kadar yalnız, gece kadar yalnız.. Sahipsiz bırakılmış düşlerim de yalnız her zamanki gibi.. Ellerim yalnız, gözlerim yalnız, bedenim yalnız.. Bu yalnızlıkların toplamı da yine yalnızlık..
Sarhoş olup sızmak istemediğim güzellikte bir gecedeyim. O yüzden çayı kahveyi tercih edişim.. Kimsesizliğimi özlediğimi fark ediyorum. Utanmıyorum kimsesiz oluşumdan üstelik. Yalan sevdalar yaşayıp kendimi kandırmaktansa, yalan sözlere kanıp aldatmaktansa hislerimi, kimsesizliği yeğliyorum bu gece.. Çok uzun sürmez biliyorum bu halim. Yine bir sabah esintisinde teslim edeceğim yüreğimi zamansız ve bir o kadar umarsız sevdaların koynuna.
Tükenmiş değilim bütünüyle. Üzerindeki deriyi değiştirme savaşındaki sürüngenler gibi hissediyorum kendimi.. Yeni bir ben, yeni bir ‘aşk’ olup doğacağım küllerimden. Kapının önünde beni bekliyor, hangi sokağın köşesine bıraktığımı hatırlamadığım umutlarım.. Ben ne kadar uzağa terk etsem de, umutlarım terk etmiyor beni. Vefasız değiller, hayatımı altüst edip sonra ummadığın bir anda çekip gidenler gibi..
Çayı tek şeker sever ve içerim ben. Çayın hangi evrelerden geçip geldiğini iyi bilirim,Severim yine de ısrarla, yitip gitmiş mazideki sevdalarım gibi..
Uçsuz bucaksız bir çölde değil de, türlerini bilmediğim koca gövdeli birbirine geçmiş ağaçlarla çevrili sanki hayat bana korkunun kol gezdiği bir korku ormanı.. Sinsice yaklaşıyor bana ben ne kadar dirensemde..
Ayaklarımın üşümesi çabuk geçer yorganla bütünleşince bedenim. Ya kalbimdeki titreme? Yüreğimdeki dondurucu üşüme? Hangi sıcak nefes durdurabilir, tersine çevirebilir şimdi bu kara kış soğuğunu? Alışmıştım dizlerimin acısına küçük bir çocukken, ama geçmiyor acısı yüreğimin hemen, dizlerim gibi.
Öğrendim ki senin mutsuzluğun bir başkasına mutluluk oluyormuş uzakta bir yerlerde. Senin mutluluğunsa kaçamak bir huzursuzlukmuş sahte gülüşlerde. Gün yine doğuyormuş bütün patavatsızlığıyla, zaman alıp götürürken benden bir çok şeyi..
Şanslıyım diyorum, her mağlubiyet aslında bir zaferdir irdeleyince. Ve ben en şerefli mağlubiyetlerin yazarı, bir kahraman edasıyla salınacağım unutup yenilgilerimi. Çıkardığım derslerim zaferlerimdir, ağaran saçlarımsa zaferlerimin tacı!
28 Mayıs 2013 Salı
23 Mayıs 2013 Perşembe
17 Mayıs 2013 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)