16 Ağustos 2024 Cuma

GİDENLERDEN

14.08.2024 bugün kırpığın kızı bir şey yemedi iyice zayıfladı. Bunları yazdığım gün kırpığın kızı gelmeyeli 2 gün olmuştu sanırım o a gitti 

kalbime bir çivi daha çakıldı. güle güle güzel kızım biliyorum ki mekanın cennet yabaniydin ama seni yine de sevmiştim. 


bugün (16.08.2024 )sarı oğlan kursaksız annenin market kapısı arkadaşı kaza geçirmiş ön kolu kötü ve gözü kapanmıştı eve getireyim dedim olmadı. 

14.08.2021 kıllı (saçaklı) 2 gündür kayıptı sonunda BİM'in içinde buldum sabah onu kurtarmak için epey macera yaşadım. sonunda kurtuldu.

02.08.2024 akşam işten çıktım olmayacak bir yerde topal ve ikinci göz kapağı yırtılmış bir yavru kedi buldum getirdim. bunu yazdığım gün durumu biraz daha iyi idi.


07.08.2024 salak oğlanım (Çinli kızın arkadaşı) kaza geçirmiş eve getirdim bunu yazdığım gün 16.08.2024 ayağı biraz daha iyi 


gri oğlan 13.08.2024 den beridir yok bunu yazdığım gün 16.08.2024 tarihinde hala yoktu. 

16.08.2024 sabah yemek yemeye sarı bir oğlan bebişi gelmişti benimkiler onu dövdüler inşAllah gitmez bir yere de onu da beslerim. 

 

gece hiç uyuyamadım bugün hoşaf gibiyim. Moralim çok bozuk gece hep ağladım. kötü kötü rüyalar gördüm. kendimi film sahnesinde savaş meydanında savaşı kaybeden komutan gibiyim yanımda asker olarak ayakta kalan (sağlık) iç kanaması yok mu var mı belli değil ama ve ağır yaralı asker (iş) kaldı.atımın çektiği arabada (atım iyi Allahım) ve arabada ikiyaşlı anne ve baba kediler olmak üzere çaresiz bir şekilde nereye nasıl gideceğimi bilemiyorum. Geride ise (KAllahım) atında ve savaşı kazanan komutan olarak yanında askerleri ve güçlü ordusu ile bana bakıyor. hayatımın özeti bu sanırım










EN AZ YETERLİDİR






İnsan olarak var olmamız en büyük mucizedir. Tüm varlığı düşününün. Milyarlarca galaksiyi…

Öyle küçücük Samanyolu Galaksisi’ni bir şey zannetmeyin. Hele hele güneş sisteminin şanslı tozu yeryüzümüzü hiç!
Yaşadığımız süre hiç yıl kadardır varlıkta!

Varlığın kaotik oluşumu ve evrim süreci sonunda insansılardan insana varmıştır doğa. Biz de bu türün bugün yaşayan şanslı bireylerindeniz.
Ama en beceriklisi, en şımarığı ve en haşarısıyız da. Doğanın narsist ürünüyüz kısacası.
“Kültür, doğada olmayan ve insanlığın doğaya kattığı şeylerdir” Marks namlı filozof doğru demiş.
İşte en kötü kültürümüz de mülkiyet kültürüdür.

Hele en beteri de gelinen aşamada doğayı da mülkiyetlerine katmak isteyenlerin sermayeci çabalarıdır.
Emek sömürüsü ve ülkeleri sömürgeleştirdikleri yetemezdi. Çünkü sınırsız büyümeye mahkumdurlar bu kültürlerinin gereğidir.
Onlar doğayı sermayelerine katmaya başlamadan önce de emeği köleleştirdiler. Sömürgeleştirdikleri ülkelerde yapmadıkları zulüm, işkence, ahlaksızlık kalmadı…
O şatafatlı ülkelerini ve pek bir hayran olduğumuz yaşamlarını Afrika’da, Asya’da, Lâtin Amerika’da, Ortadoğu’da döktükleri kanlara ve yaptıkları insanlık dışı zulümlere borçludurlar.

İyi de biz onların arzularına neden boyun eğiyoruz? Propagandaları, algı operasyonlarıyla yönlendirilmemize neden kanıyoruz? Atadıkları; bizim de seçtiğimizi zannettiğimiz iktidarlarına neden inanıyor, boyun eğiyoruz?

Tüketin, daha çok tüketin, ama çok çok tüketin diyorlar. Gereksiz bir yığın nesneyi mutlaka edinmemiz, sahiplenmemiz, tüketmemiz zorunluymuş gibi davranıyoruz.

Evlerimizdeki eşyaların esirleri olmuşuz! Alıp da kullanmadığınız ne kadar çok eşyanız var değil mi? Adım attırmıyorlar, yaşanacak, kullanılacak alan bırakmıyorlar…
Dolaplarınız giymediğiniz giysilerle dopdolu değil mi? Kaç çift ayakkabınız var? Kaç spor ayakkabısına sahipsiniz?
Oysa her biri için mucizevi yaşamlarımızdan saatler, günler, aylar, yıllar veriyoruz.

Sermayeciler de bize “programlanmış tüketim” anlayışlarıyla belirli süre kullanıp atacağımız ürünlerini sunuyorlar. Biz de alarak onları büyütürken yaşamlarımızı anlamsızlaştırıyoruz.

Gezmeye, insanca yaşamaya, doğayla buluşmalara ayırabileceğimiz ömürlerimizi, onların sermayelerine ve konfor içinde yaşamalarına adıyoruz.
Gelip geçiyoruz… İşe yaramayan ve kullanılmayan eşyalar da geride çöpler olarak kalıyorlar. Kalmasalar da bir müddet sonra onlar da ömürlerini tamamlıyorlar.
Niçin vardınız? Yaşamınızın anlamı neydi? Ne gördünüz, ne yaşadınız?
Tükettiniz hep tükettiniz! Onların sermayelerini büyütmek ve konforlu yaşamaları için yaşamınızı çöpe attınız!
En az ile yetinmeyi bilmek gerek. Yaşamak için gerekli olan kadarıyla…
Emeklerimizi nitelikli ve özgür yaşamlarımız için harcamalıyız.

Yaşamlarımızı anlamlı kılar bu. Sade ve onurlu yaşamlarımız olur. Eşyalarımız değil biz değerli oluruz; beğenilen eşyalarımız değil biz oluruz.
En önemlisi doğaya döner, doğal yaşarız. Eşya edinmek, mal mülk sahiplenmek için değil de anlamlı ve özgür yaşarız.
Gerçek dostlarımız olur; az ve öz…

Yoksa ömrümüz sermayedarların tutsağı olarak ve borç ödeme çabalarımızla heba olur gider…
En azla yetinebilmeli ve doğallaşmalıyız! Bu saygınlık ve özgürlüktür de…

Alıntıdır. Ertuğrul Barka