Şarkıdaki gibi bugün benim doğum günüm. Bir yaş daha aldım. İnternet'te sörf yaparken birisi sayfasında bu şiirin başını paylaşmış çok hoşuma gitti bu şiiri ve öyküsünü buldum, beni çocukluğuma, anılarıma taşıdı...bu şiir bana benden hediye olsun.
“Bir Kayısı Ağacı” isimli şiiri ve hikayesi şöyledir: 1945 yılında Dinekbağ Mahallesinde tek göz odada bir aile yaşar. Genç anne-baba, küçük bir çocuk. Baba iş bulursa yevmiye ile çalışır. Hiçbir şeyleri yoktur evlerinin önündeki kayısı ağacından başka… Kayısılar meyve verdiğinde kuru ekmeklerine katık yaparlar… Satabilirlerse yumurta, zeytin, gaz alırlar. Genç baba, devlete yol parasını ödeyemez… Kayısı ağacından başka da hacz edilecek bir şeyleri de yoktur. Bir gün haciz memuru ağacın gövdesine sarı haciz varakasını asar. Sonra vururlar baltayı… Ve… O tarihlerde Kırşehir’de iki yılını sürgün geçiren şair Abdülkadir MERİÇBOYU bu öyküyü böyle dizelere döker
Ben bir kayısı ağacıyım Kırşehir'in Dinekbağı'ndan.
Ben bir kayısı ağacıyım Kırşehir'in Dinekbağı'ndan.
Küçücük bir ev önünde yaşarım yapayalnız.
Yılda bir çiçek açar, yılda bir kayısı veririm, avuç içi kadar.
Yaz olur, bir kadın silkeler dallarımı,
Bir çocuk yerde bağırır, güler,
Bense hoşnut olurum.
Hem zaten benim ne söğütler gibi nezaketim vardır,
Ne kavaklar gibi gururum.
Ben bir kayısı ağacıyım Kırşehir'in Dinekbağı'ndan.
Dinekbağı'nda üç insan severim,
Bir çocuk, bir genç kadın, Bir genç adam
Benim kadar sessiz sedasız,
Benim kadar halim selim.
En güzel Ay nisan ayı, toprak yumuşak yumuşak, en güzel ay nisan ayı.
Yağmur yağdı, çiçek açtı, bir hoş oldu içerim,
En güzel ay Nisan ayı.
Kavaklar uzakta upuzun, bir sağa, bir sola, başı döner kavakların.
Ben bir kayısı ağacı, başımda çiçeklerim.
Ben bir kayısı ağacı, üç insan severim:
Bir çocuk, bir genç kadın, bir genç adam.
Çocuğun adı Ahmet, kadının adı Fatma, adamın adı İbrahim.
Ahmet küçük ve sarı,
Fatma tombul ve beyaz,
İbrahim uzun ve narin.
Bir tek Toprak odaları var üçünün,
Toprak odanın bir tek penceresi.
Ben bir kayısı ağacı,bazen eğilir bakarım odaya,
Yerde bir eski yatakla yorgan görürüm,
Duvarda bir eski kırık ayna,
Yerde bir eski kilim, bir eski hasır.
Bir kayısı ağacı,bazen eğilir bakar odaya, çiçeklerinden utanır.
Dün gece, gaz yakamadılar,
Ayışığında gördüm üçünü.
Üçünün suratı asık.
Önce oturup zeytin Ekmek, taze soğan yediler,
Sonra baktılar birbirlerinin gözüne, sonra esnediler.
Gökyüzü bembeyazdı.
Gökyüzü çiçeklerimin renginde.
Gökyüzünde kavaklar…
Fatma uzandı İbrahim'in yanına, sağa döndü.
Tombul,beyaz yüzü pencerede,
Gözleri açık durdu sabaha kadar…
Çiçeği en öce kayısı döker.
Ben bir kayısı ağacıyım, döküyorum çiçeklerimi.
Yer beyaz beyaz, başım yeşil yeşil, kayısılarım memede.
Haziran gelecek, güneş yakacaktır tepemi,
Kayısılarım balla, şekerle dolacaktır.
Ben bir kayısı ağacıyım,
Haziran gelecek, avuç içi kadar kayısılarım Ahmet'in ekmeğine katık olacaktır.
Ben bir kayısı ağacıyım.
Kötü bir düşüncedir almış beni.
Geçti bağları budama zamanı, dedim,
Dedim, çarşıda dört döner İbrahim,
Dedim Ekmek parası, zeytin parası, gaz parası.
Dedim, insanlar neden yaşatılmıyor ağaçlar kadar olsun.
Ben bir kayısı ağacı.
Fatma'nın, İbrahim'in, Ahmet'in yumurtası, şekeri, eti.
Gittikçe artmakta kederim.
Günlerden pazartesi…
Gene geldi, elinde çanta, o şişman adam.
Şişman adam bir düşman gibi beni seyreder,
Ben şişman adamı bir düşman gibi seyrederim.
Durmuş İbrahim kapıda,
Yüzü dalgın ve sinirli, bakıyor eli çantalı şişman adama.
Şişman adam uzattı gövdeme elini,
Pencereden korkmuş kuzular gibi baktı Ahmet,
Büktü boynunu kuzular gibi.
Ben bir kayısı ağacı.
Gövdemde sarı kağıt.
Yol parasını verememiş İbrahim,
Verilmiş haciz kararı.
Yapmayın, dedim.
Yılda bir çiçek açarım, dedim.
Etmeyin, dedim.
Ekmeğe katık oluyor kayısılarım, dedim.
Bir öğle vakti baktım, kavaklar uzakta upuzun,
Bir sağa,bir sola.
Ben kışlık odun, altı lira