21 Kasım 2014 Cuma
5 Kasım 2014 Çarşamba
BİR ALINTI
Hayat dediğin kısa bir an gibi, fark edemeden bitiyor. Geçmiş ne kadar hızlı geçtiyse, gelecek de aynı hızla yaklaşıp bir gün geçmiş olacak.
Yaşamın süratine yetişemediğim veya altında ezildiğim zamanlarda düşünüyorum, neden buradayız? Hepimizin farklı dertleri, farklı hayalleri ve istediği bir hayat şekli var. Çoğumuz düşlerimizin tamamını başaramıyoruz. Başardıklarımızın ise, gerçekten istediklerimiz olduğu şüpheli.
Benim hayalim bahçe içinde bir ev, öyle büyük, gösterişli olmasına gerek yok. Mütevazı, sade ama şirin bir evde yaşamak istiyorum. Büyük şehirde yaşamak, tüm olanaklarından faydalanmak demektir. Oysa bu şehrin koşuşturması hiçbir şeyin tadına varmaya müsaade etmiyor.
Yerini ve evi bulduktan sonra bir de araba lazım. Gece canım sıkılınca, atlayıp dostlara gelebilme özgürlüğüm olmalı. O da tamamsa, o güzel evde yalnız uyumamak sorununu halletmek gerekecek. Aslına bakarsanız, diğer her şey maddi olarak çözülebilir ancak şu kolunda uyunması istenilen zatialiyi nereden bulacağız? Çünkü benim istediğim o zatialinin fazla özelliği olması gerekiyor.
Şimdi diyeceksiniz ki, senin özelliğin ne olaki? Ya gönül bu işte! Madem olacak iyisi olsun diye hayal ediyor. Ona da mani olamam değil miki! Gözümün önüne gelen resimde, ben ve sevgili sevgilim bahçede oturmuşuz. Bir bahar akşamı, rüzgar tatlı tatlı esmekte. Sevgiliciğime bir hırka getiriyorum, omuzlarına örtüyorum, üşümesin diye. O hırkanın da ne manası varsa, her hayalimin ortasından çıkıverir. Neyse, mutfakta iki bardak sütlü kahve pişiriyorum. Kokusu rüzgarla bahçeye kadar ulaşıyor. “Ellerine sağlık hanım” diyor sevgili sevgilim, uzanıp kahvesini alırken. Afiyet olsun 'bey'diyorum.
Bir salıncak atmışız bahçeye, pisimiz yatıyor nazlı nazlı gözlerini söyle bir açıyor uyuşuk uyuşuk hiç istifini bozmadan tekrar kapatıyor hadi olmuşken bir de dere akmalı çitin kenarından. O gün duyduğum zararsız dedikoduları anlatıyorum. Bıyık altından gülümsüyor. “Siz kadınlar ne kadar bayılıyorsunuz dedikoduya” diyor ve kendi soruyor hikayenin devamını. O zaman da ben gülümsüyorum. İkimizin elinde kitaplar, tartışıyoruz. Mevlana’yı, Fuzuli'yi, aşkları, ilişkileri, kadınları, erkekleri, gündemi, geleceğimizi…
Bu kadar basit bir hayal aslında, olmaz değil! Ancak sorun şurada ki, ben içinde hem yürek, hem mantık olan adamlara sevdalanıyorum. Biraz babacan, biraz otoriter ama mutlaka akıllı ve kültürlü! Bilmediğim dünyaların kapılarını birlikte açalım istiyorum. Ya da o önden gitsin, bana yolu göstersin. Böyle bir adam tanıyorsanız, lütfen bana yollayın, şu zavallı gönlüm yeniden sevmeyi öğrensin.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)